5 Mayıs 2015 Salı

Erasmus+

Uzun zamandır blogumu boşladığımın farkındayım. Ve hatta Portekiz ellerine düştüğümden beri açıp bakmadım bile desem yeridir; öncelikle özür dilemek istiyorum. 

Evet efendim; ilk girilerimde bahsetmiş olduğum üzere Süleyman Demirel Üniversitesi / Elektrik - Elektronik Mühendisliği bölümü 2. sınıf öğrencisiyim. Geçen sene, fırsatını yakaladığım gibi Erasmus+ programına başvurmuş ve gitmeye hak kazanmıştım. 2015 Şubat - Temmuz ayları arasında Portekiz'in Covilhã şehrinde; Universidade da Beira Interior'un Engenharia Electromecânica bölümünde eğitimimi sürdürecektim.

Günler çabucak geldi geçti ve yaklaşık 3 aydır Portekiz'de hayatımı sürdürüyorum. Her erasmus öğrencisi gibi, bütçemin yettiği ölçüde, ben de kendi çapımda geziler yapmaya çalıştım ve hala çalışmaya devam etmekteyim. Hazır blogumu boşlamış olduğumu farketmişken; gezdiğim yerlerde edindiğim tecrübelerimi, karşılaştığım ilginç manzaraları da sizinle paylaşmak, ayrıca sonradan dönüp baktığımda gülümseyebileceğim birer kayıt oluşturmak istedim. Sonraki yazılarda tekrar görüşmek dileğiyle!

The White Buffalo

Geçen sabah uykumdan kafa radyomda Animals'ın House of the Rising Sun eserinin The White Buffalo versiyonu çalarak uyandım. Sonraki iki dakika içerisinde şarkıyı açmış, sırt üstü uzanmış ve tavana bakıyor iken suç üstü yakaladım kendimi. Bir vokal nasıl bu denli güzel seslendirebilirdi bu nadide Animals eserini? Böyle düşüncelere dalmışken soundtrack olarak kullanıldığı bir dizi de düştü aklıma: Sons of Anarchy. Uzun zamandır tekrar en başından başlayıp güzelce izlemek istiyor idim, nitekim geçen sabah kafa radyom sayesinde yeniden başlamak için bir sebebim oldu. Özlemişim a dostlar; mutluyum! Teşekkürler White Buffalo!

25 Haziran 2014 Çarşamba

Pis perdeli öğrenci evim

Üniversiteye adaptasyon sürecimi tamamlamakla birlikte pis perdeli öğrenci evime de yerleşmiş bulunuyorum dostlar! Battaniyesiz geçen ilk gecem ile her ne kadar üşümüş de olsam ev her zaman evdir diye düşünüyorum. Her öğrencinin mezun olduktan sonra mutlaka sahip olduğu güzel anılara sahne olabileceğini umuyorum. Gerçi ikinci dönem Portekiz'e gidene kadar burada kalacağım için de yeni evime çok bağlanmamayı planlıyorum işin doğrusu. Döndükten sonra işin bir haline çaresine bakarız diye düşünmekteyim. Her neyse; heycanımı sizinle paylaşmak istediğimden böyle bir yazı yazmak istedim. Ana fikir olarak artık kendi evimin duvarlarında AC/DC parçaları yankılanıyor!

16 Mayıs 2014 Cuma

13 Mayıs 2014: Soma

İnsanlığımızı da kaybettiğimiz yüzlerce güzel insan gibi toprağa verdiğimiz gün. Acı kayıplarımız, onların geride bıraktıkları, geride kalanların yaşadıkları, hissettikleri, acıları; çok ağır bilançolar bunlar. Tüm ülke ve başta politikacılar olmak üzere insanlık sınavını veremediğimiz ve asla veremeyeceğimiz karanlığımız. Hepsi yerlerinde dinlensin, vicdansızların kararmış yüreklerine birer ışık olsunlar inşallah...

6 Nisan 2014 Pazar

Gitarıma kavuştum

Daha önceki bir yazımda da bahsetmiştim; "para biriktirme planının ilk üç gününü başarıyla geçirmek" diye... Aylar ayları kovaladı ve o plan hiç gerçekleşemedi, gitarımı alamadım. Öğrenci bünyemle para biriktirmek benim neyime idi? Her neyse bahsettiğim üzere bu olaylardan, daha doğru tabiriyle "olamayay"lardan sonra memlekete gittim geldim. Eşin dostun verdiği "sen talebesin" harçlıkları gitarın yarı parası bile etmeyince öğrenci bünyemi dibine kadar zorlayacak olan borcun harcın içine girdim dostlar. Daha öncelerden beri zaten takip ederek, çok beğenerek aldığım, borcunu bile henüz ödeyemediğim gitarımın sesi şimdi kulağımda adeta bir prenses gibi çınlıyor... Şarkıları çalarken nirvanalardan nirvanalara koşuyorum. Aldığım günkü heyecan, eve koşarak dönüşüm ve o anki duygularımı göz önüne alırsak beklediğim o kadar zamana sonuna kadar değmiş. İnsanın uğrunda çok uğraştığı bir şey onun için gerçekten değerli oluyormuş, onu anladım. Velhasılkelam bu mutluluğumu tarihin küçük bir köşesine böyle bir yazıyla perçinlemeyi kendime borç bildim. Tekrar söylüyorum, çocuklar gibi mutluyum! :)

18 Mart 2014 Salı

Doğum günüm olmuş meğer

Okuldan, derslerden, deneylerden, deney raporlarından, hayatın sıkıcı temposundan sıkıldığım standart bir gece. Sarı masa lambamın loş ışığında otururken arkada çalan hoş şarkıyı mırıldanıyorum istemsiz. Kalemi kağıdı bir kenara fırlatıp gitarımı tıngırdatıyorum sonra. Günlerin karmaşasından zaman algım uçup gitmiş, doğduğu günü hatırlamaz bir insan olmuşum. Gözüm takvime, ardından da saate ilişiyor. Saat 12'yi birazcık geçmiş; dostlardan birer birer mesajlar, güzel dilekler gelmeye başlamış. Ve fark ediyorum ki 20. yaşıma basmışım; beni 20 senedir unutmayan, yalnız bırakmayan güzel insanlar, iyi ki varsınız!

Sokak Kafe

Isparta'da mesken edindiğim yeni "Bahane"m. Bahane'yi memleketlilerim bilir; her akşam takıldığımız güzide mekanımızdı. Burada da öyle bir yerin eksikliğini yaşıyordum ki Sokak Kafe'yi keşfettim. Güzel kahvesi, tatlı sandalyeleri ve benim için en önemlisi zevkli müzikleri ile çok tuttum doğrusu. Hem de bizim Bahane'miz gibi küçücük bir sokakta yer alıyor oluşu bir nebze de olsa özlemimi gideriyor gibi. Yolunuz Isparta'ya düşerse Sokak Kafe'de bir kahvemi içmeden gitmeyiniz, gücenirim alimallah. Sevgiyle kalın!